27 Haziran 2010 Pazar

Silver Surfer Requiem; Norin Radd Destanı





J. Michael Straczynski ve Esad Ribic ten Norrin Radd ın hüzünlü hikayesi.

Her kesin bildiği ama çok fazla tanımadığı karizmatik ama her zaman hüzünlü bakışlarıyla tanıdığımız bir karakter Silver Surfer. Silver Surfer ın son yolcuğunun anlatıldığı hikaye, Fantactic 4 ile sıradan bir günde başlıyor. Silver Surfer deyince akıllara gelen ilk Marvel ismi, Silver Surfer ın bir F4 hikayesinde ortaya cıkması sebebiyle tabii ki Reed Richards ve ailesi olacak. F4 #48 de Galactus ile hayatımıza giren bu karakterin aniden Reed in penceresi önünde belirmesiyle başlıyor. Herkes yani Ben Grimm, Sue ve Johnny den bahsediyorum, “Ulen yine mi bu Galactus ibnesi gezegeni yok etmeye geliyor?” sorusuyla hafif kıllansalar da, sonucun cok daha hüzünlü olduğu ortaya çıkıyor. Galactus a hizmet etmeyi bırakması ile sonuclanan dünya macerası ile Silver Surfer ın içindeki Norrin Radd in uyanması ve bu durumun nöronlarına kadar işlemiş zırhının çalışma mekanizmasını darmadağın etmesiyle Silver Surfer ın sinirlerinden başlayan acılı bir ölüme yaklaşmakta olduğunu anlıyoruz. Kozmik dalgalara, galaktik fırtınalara bile dayanıklı olan bu zırhı delmesinin imkansızlığı Reed in elini kolunu bağlarken günlerce çabalamasına rağmen kendi gezegeninin ölüm habercisine kendi ölüm haberini vermek Reed Richards a düşüyor.

SS in tüm bunları algılayışını ölüm, yaşam, aşk kavramlarına bakışını dünyevi konuları adeta özet geçen galaktik bilgeliğini Strachvski nin şiirsel anlatımıyla dinliyoruz.

Özellikle Örümcek Adamla geçen diyaloglar esprili başlasa da tokat gibi suratımıza çarpıyor, ve insanın insanın kurdu olması gerçeği “alayımız süper kahraman olsak iflah olmaz bu ipneler” olarak özetleniyor. Dünya insanlarının açgözlülüğü ve anlam verilemeyen iflah olmaz doğası ayaküstü masaya yatırılıyor.


Dünyayı terk-i diyar eyledikten SS in sonraki rotası Galactus tarafından azad edilişinden sonra uğradığı ve yardımcı olduğu gezegenleri son kez ziyaret etmek ve en son hedefi olan anavatanı Zeen-La da Hakk ın rahmetine kavuşmak. Ama bu yolda oynadığı “Tanrı nın Oğlu” oyununun sonuçlarına ve gerçekleşen mucizelere tanık oluyoruz. Adeta “Yaradılış” ile ilgili dini bir hikaye okuyoruz.

Loki ile tanıştığım, günümüz çizgi roman aleminde çizimleri Alex Ross gibi bir duayenle karşılaştırılan Esad Ribic umarım yapımcılara “Loki” deki atmosfer ile referans olmuştur da gelmesi beklenen Thor filminin concept art çalışmaları için Esad dan yardım almışlardır. Yoksa en büyük orkum Kıvanç Tatlıtuğ benzeri, bir herifle sıradan bir Thor macerası izlemek. Gerçi Fantastic Four un ikinci filminde Esad Ribic in Silver Surfer yorumu baz alınsa da sonucun beterler beteri olmasını engelleyemedi ama, umarız Thor bizi utandırır.

Ahanda aşağıda bir karşılaştırma ilk çizim Alex Ross a ait diğeri ise Esad cığımızın.



Toparlamak gerekirse, “Silver Surfer; Requiem” adı üzerinde tam bir ağıt, uzak diyarlarda nesilden nesile anlatılacak kutsal bir efsane, hüzünlü ve görülmemiş olayları anlatan Marvel evrenindeki ezberleri bozan bir hikaye ve her zaman farklı bir yeri olan bu karaktere aslında geri döneceğini bilsek de bir hüzünlü bir veda.

Popilik adına bir dip not; Silver Surfer ın en önemli özelliklerinden biri de Çizgi Roman ın tanrısı Giraud Moebius un çocukken en sevdiği karakter olması ve seve seve Amerikan Çizgi Romanı nın şekillendiren isim “Stan Lee ile çıkardıkları “Parable” mini serisi.


25 Haziran 2010 Cuma

NTV Yayınları; Hadi Hayırlısı!!



http://avagidenavlanir.wordpress.com da Bülent Başkan ın "NTV Yayınlarını neden satın almıyorum?" yazısı readerıma düştü. Takdir ederek okudum ki benim uzun zamandır bilendiğim bir konu olması nedeniyle üşünmeden uzun bir yorum yazdım. Sayfanın hata vermesiyle önce üzüldüm ama üşenmeden oturup tekrar yazdım. Ulen sonra sayfanın tekrar hata vermesiyle "Allahtan bu kez post etmeden kopyalamışım" diyerek kendi bloğuma koyarım bir ara diyerek kaydettim. Kısmet bugüneymiş.

Bülent Başkan a sormadan yazısını yayınlayamıyorum tabii ki ama NTV nin çıkardığı çizgi roman serisine haklı bir eleştiri içeriyordu yazı.

Altta benim yorumlarımı bulabilirsiniz, ahanda buyrun;

Bu yayınlar çıkar çıkmaz tv reklamı, basılı ilanları vs. ile yoğun bir şekilde tanıtıldı ve pek çok köşe yazarı bu yayınlara kendi çaplarında methiyeler düzmeye başladı. Bu yazıları görür görmez ya "Ulan bu herifler ya bu yayınların PR ını yapmak için yayın grubuna peşkeş çekiyorlar! " yada "Önlerine yeni bişi geldi bu cahillerde bilmeden etmeden atıp tutuyorlar." diye düşünmeme neden oldu.

Yayınlanan eserlerin çoğu dünya klasikleri. Bu çizim ve hikaye açısından vasat çizgi roman örneklerini her yerde içi boş cümlelerle "çizgi roman" ın ne olduğunu bilmeden hatta bilmesine gerek yok adam gibi gerçek bir çizgi romanın tadına varmadan "ne güzel çocuklarımız dünya klasiklerini okumaya başladı lay lay lom:)" kafasında cümlelerle pohpohlayıp durdular. Akla ilk gelen ve yumrukların sıkılmasına sebep olan klasik soru;"Bu dallamalar, hadi diğer bütün yayınları geçtim, Watchmen gibi Sandman gibi grafik hikaye anlatımının dönüm noktaları basıldığında neredeydi, neden adam gibi bişi yazmadılar laaan!" oldu.

Her ne kadar bu vıcık vıcık bayağı populerlik sinirlerimi bozup kafamı duvarlara vurmama sebep olsa da penetrasyonu bu kadar düşük olan bu eserlerin kalitesiz bir başlangıçla da olsa yayılmasına, gelecekte bu eserleri adam gibi yorumlayabilecek ve bu yayın evlerini daha bilinçli ve seçici olmaya itecek kuşakların yetişmesine boktan da olsa bir giriş niteliği taşıması ve beni bu konularda umutlandırması "aaaaa Machbet çıkmış, sen seversin aldın mı?" cümlesi ve türevlerini duyduğum insanlara kafa göz dalmamak için kendimi tutmamı sağladı.

Bu abuk subuk yayınların yanında Kafka nın "Dava" sının başarılı bağımsız yorumlarını veya Dracula gibi güzel çizimli eserleri de okuyucu ile paylaştılar. Her ne kadar ben bunun farkında olmadıklarını, ne basarlarsa basılsın karelerin içinde çizimle anlatılan her şeyin iyi-kötü ayrımı olmadan, beyinlerinde "çizgi roman" olarak sınıflandırıldığına inansam da, "Olsun, bu da bir adım boktan moktan ama bir adım." diyerek.

Her şeyimiz bala göte ilerlediği gibi bu olay da sinir bozucu bir başlangıç oldu. Ama Çizgi Roman ın büyüsü ile gerçekten tanışabilmeleri adına bu girişimlerin insanları bir adım daha bu dünyaya çektiğini umuyor ve "Görecez bakalım?!" diyorum.

"May the force be with us!"

16 Haziran 2010 Çarşamba

Geç bir Keşif; Daredevil Father


Daredevil karakteri çoğu insana uzak gelse de benim için hakkaten yeri ayrı.

Kendisini Gözüpek olarak hayal meyal hatırlarken, bir anda Arkabahçe Yayıncılık sayesinde John Romita JR. ve Frank Miller ın yorumlarıyla yakından tanıdık, hastası olduk. Benim için önemli ve ayrı bir yere sahip bir çizgi romandır "Daredevil: The Man Without Fear". Öncelikle her ne kadar artık faşist açıklamaları nedeniyle kendisinden soğutsa da "Sin City" nin yaratıcısı Frank Miller ile tanışmamı sağlayan bir eserdir. Adamı monolog manyağı yaparak adeta anlattığı karakterin POV sinden ilerlediğimiz ve bitirdiğimizde kendinizi "Daredevil benim uleeen..." diye bağırabilecek kadar karakterle bütünleştiren bir tarzı deneyimlemiş bulursunuz. Bunun yanında aklımda Göztepe formasını andıran sarı kırmızı kostümü havada aptal aptal gülerek dolanan "Gözüpek" yerine kızgın, gizemli ve acımasız delikanlı bir Daredevil ile tanışmış oldum. Sonrasında ortaokuldayken 1998 civarında "Marvel Knights" ile hareketlenen Marvel evrenine, Joe Quesada nın kapaklarıyla tekrardan geri dönen Daredevil ın o dönem başlayan "Guardian Devil" macerasına hemen ulaşamamıştım sadece çok "Karizma olm herif yaa..."diye aklımın bir köşesine yazdım.

Allahtan "Guardian Devil" macerası ile birkaç yıl sonra yine Arkabahçe Yayıncılık vasıtası ile tekrar yollarımız kesişti.(Saolsunlar onlar olmasa hayat çok daha çirkin olurdu, haklarını ödeyemem gerçekten.) Joe Quesada ustanın çizip ve Kevin Smith in yazdığı bu macera ile Matt Murdock (aka Daredevil) kendisi, prensipleri ve inançlarını sorgulamaya başladığı, bol dini çatışmalar ve bunalımda bir süper kahraman hikayesi anlatan bu sert ve çarpıcı hikaye yerinde bir aksiyonla güzelce harmanlanıyordu. Bu seriden Joe Quesada çıktıktan sonra bir anda "Kabuki" kafasında çizimlerle daha soyut bir hal aldı hikaye. Ne yalan söliyim ben de bu olaydan sonra biraz soğudum ve ne zaman görsem şöle bi karıştırdım baktım yine aynı tad, bu seriyi tekrar takip edemedim. Benim vazcaydığım zamanlarda alemin kral yazarlarından "Brian Michael Bendis" baslamıs olsa da belki aksiyonsuz Daredevil bünyeye uymadığı için, belki o dönemde o kadar ağır hikaye kafasında olmadığım için yapamadım, orjinal serisinden de devam edemedim.

İşte benim Daredevil geçmişim bu kadar. Sıra geldi yazının başlığına; Daredevil Father. Matt Murdock ın geçmişi ve "Hell's Kitchen dan gerisi skimde olmaz.." yaklaşımını sorguladığı hikaye gayet güzel ve Joe Quesadanın güzide çizimleriyle tadından yenilmiyir. Bu vesile ile alışılan tarzının dışında daha abartılı bir Daredevil çizimi ve suluboya tadında, pastel renkler kullanan ustaya duyduğum özlemi gidermiş oldum. Ayrıca DD nin geçmişi ve kendisi ile ilgili biraz daha bilgilenmiş olmanın faydası da cabası. Daredevil ve Quesada özlemi ile gezinirken farkına vardığım ve bu güzide eseri geç farkettiğim için kendime kızdığım bu eseri bulmak hakkaten uzun zamandır giymediğim pantolonun cebinden trilyon çıkması hissiyatı yaratmadı değil.

Quesada yı da çok övdüm biliyorum ama apayrı tarzıyla benim için pek çok çizerden farklılaşıyor, hele eskizlerini bulursanız kaçırmayın bana da haber verin. Çok rahat çiziyor özellikle arada hikaye giriş sayfalarında ve zaman zaman kapaklarda "Muscha" vari desenlerle yeni bir senteze de gidiyor. Kullandığı fontlar, kadınların saçları vs. hoş bir sentez hakikaten. Aşağıda bi tane Muscha iki tane de Quesada derlemesi koydum bakın seversiniz belki, biraz da Alphonse Muscha abimizin işlerine bakarsınız internette.











































Bu herifin ismini görürsem, Cin Ali hikayesi bile olsa alıp aptal aptal baka kalırım.Kısa güzel bir hikaye, tavsiyem Joe Quesada zaten aşmış taptığım bir çizer, artık patron kıvamında takıldığı için pek çizimlerine rastlayamıyoruz o nedenle okumakta, tatmakta fayda var.

Kısa güzel bir hikaye, Joe Quesada zaten aşmış taptığım bir çizer, artık patron kıvamında takıldığı için pek çizimlerine rastlayamıyoruz o nedenle okumakta, tatmakta fayda var.
DD Father ı, Guardian Devil'i ve yukarıda bahsettiğim türkçeye de çevrilmiş Frank Miller lı John Romita lı DD;Korkusuz u merak ediyorsanız kacırılmaması gereken eserler.


Özellikle her tarafta bahsedilen, Daerdevil ın Matt Murdock kimliğini bırakıp "Hand" in başında bir "villain" a dönüşmesini beklediğimiz seri"Shadowland"den önce bu dönüm noktasındaki karakterin temellerine bakmaktan ve Quesada nın çizimlerinin hakkını vermekten kendinizi alıkoymayın.

"Hand" nedir diye sorarsanız size "Değnek" derim, "Değnek ne lan?" derseniz de aç oku kardeşim türkçeye bile çevirdiler derim. Her şeyin, başladığı noktaya doğru sürüklendiği ve dönüm noktasının da buralarda olması heyecan verici. Bu arada olm herif çok karizma bi villain olur ya baksana abisi şu bakışlara...