12 Eylül 2009 Cumartesi

Ashley Wood; HellSpawn ile eskilerden bir demet!



Beni uzun zaman sonra "Kendine gel olm, bu geçen zamanda o kadar güzel çizgi romanlar okudun ki artık dök içini bi yerlere" tarzında düşüncelere iten şey eskiden tek tük denk geldikçe aldığım "HellSpawn" cildini bulmam ve içinden geçmem oldu. "Ashley Wood s n da House meeeen!" kafasına ister istemez girdim cildi elime alınca. Ne yalan söliim bikaç defa da yerimde küçük küçük zıpladım. Sonra da kendime gelip kimsenin görüp görmediğini kontrol ettim sinsi bakışlarla...

Ben ortaokuldayken kendisiyle "Curse of the Spawn" lara yaptığı kapak çizimleri ile tanıştık. Kendisinin en önemli özelliği çok kolaymış gibi görünen fakat bolca taklidi olmasına rağmen kimsenin yanına bile yaklasamadığı bir yetenek olması. Yani arkadaşlara söylüyorum, Olmuyoooo! boşuna kasmayın ole iki trim atıyım layerdır,masktır, efekttir bi eskitiyim görüntüyü falan olmuyooo işte!!! Adam tablo yapıyor arkadaş boru diil...

Sonra iyice olayın içine girdik tabii, Spawn Blood'n Salvation, Blood'n Shadows derken"vaay demek her çizimle hikaye anlatılabiliyormuş." "Bilgisayar mı yoksa bu manyak yağlı boya da mı kullanıo naapıo lan bu?" gibi düşüncelere beni iten yegane çizgi romancı olmuştur kendisi. Tarzından taviz vermeyen bir efsanenin yükselişi, ne mutluyum ki benim aklımın ermeye elimin çizgi roman tutmaya basladığı zamanlarda başladı. Yani ne yalan soliim bu herifi takip ederim, hafif Egon Schile izlenimi yaratır adamda zaman zaman, ama "Ne var lan bunu cizmekte!!" falan derseniz tepkimi koyarım çünkü allaa var sağlam desencidir. Bunu sonradan çıkardığı artbooklarla kanıtlamış eskizlerindeki o rahatlık ve yarattığı atmosfer çoğu zaman beni benden almayı başarmıştır.

Öncelikle bana Eski Spawn tadını tekrar yaşattı, hakkı ödenmez. Özellikle 100. sayıdan sonra artık figur işinden parayı bulmasından mıdır nedir, iyice çizgi roman olayını boşlayan Todd McFarlane sebebiyle güzelim Spawn hikayelerine hasret kalmam bu cildi tadından yenmez hale getirdi. Arkadaş hikaye çok güzel, şiddet vahşet, tam özlediğimiz Spawn tadında. Karşılıklı ayar vermeceler, cennet vs. cehennem savaşı hikayesindeki güzel düşünülmüş, insanın(yani en azından bir kesim insanın) ç.r. okumasa da sorguladığı varoluşsal kavramları tatlı tatlı şiddet vahşet unsurlarıyla tekrar masaya yatıran ve normal görünen ancak içi çürümüş günümüz insanının en dipteki 3. sayfa haberi iğrençliğini tokat gibi adamın suratına çarpan pek bi güzel bi eser.

Kısaca güzelliğini şöyle özetliyim, yazarlar Steve Niles ve Brian Michael Bendis. Steve abimiz 30 Days n Night -hani şu filmi çıktı ve herzamanki gibi çizgi romanın yanına bile yaklaşamadı-ve Criminal Maccabre de yardıran aşmış bir kişilik, Brian kardeşimiz ise House of M den tutun Secret Invasion a son yıllarda ses getiren pek çok Marvel eventinin arkasındaki kişilerden.

Bu kadar tassaklı yazar, çizer güzel bir konsept etrafında adeta ahenkle dans etmişler. Hepsine çok teşekkürler ya valla gözlerim doldu, ağlamamak için zor tutuyorum kendimi ole diyim, kesin alın okuyun okumadıysanız. Özellikle Ashley abinin çizdiği benim ilk göz ağrılarımdan olan Blood n Salvation ve Blood n shadows ciltlerim kaybolduktan neredeyse 10 yıl sonra bu tadı tekrar yakalamanın değeri paha biçilemez hakikaten. Teşekkürler Ashley, teşekkürler batman belediye!!


96 Nudes, Sparrow, Grande Fanta ve Metal Gear Solid çizgi romanı ve oyunu için yaptığı çizimler benim bulup edindiklerim. Ama ayrıntılı olarak eserlerini tabii ki bir viki linkiyle paylaşıyorum;http://en.wikipedia.org/wiki/Ashley_Wood
Ayrıca kendisinin http://ashleywoodartist.com/ adresinden yaptığı işlere göz atabilir ve binimum blog vs. adreslerine ulaşabilirsiniz. Oyuncak bile yapmış herif, hayat sana güzel be Eşşli, helal olsun, büyüksün...

Birazda popilik yapalım, magazine kaçalım;
Kensisi ara ara artbooklarının arkasına "Bu kitap "Senden bi skim olmaz!" diyen üniversitedeki at gözlüklü hocalarıma gitsin. Gençler siz kimseyi takmayın, inandığınızı çizmeye çalışmaya devam!" mesajını da alttan alttan yedirmiştir.

Bir dipnot: Todd McFarlane için işler sanırım kötü gidiyor olsa gerek ki "Haunt" isimli yeni bir seriye kolları sıvadı, kendisini ve kankisi Greg Capullo yu tekrar sahalarda görmemizi sağladı. Aldım okudum ama yorum yapmak için çok erken, bakacaz görecez.





30 Ağustos 2009 Pazar

En Nefret Ettiğim Karakteri Açıklıyorum; Haysiyetsiz Şerefsiz IRON-MAN!!!



Pek çok, yayını övdük değerlendirdik. Şimdi sıra geldi biraz yermeye,yuhalamaya itin gtüne sokmaya... Bakın başlığı okuyunca aklınızdan geçenleri duyarmış gibi oldum; "abi olur mu ya, Iron Man süper abi, filmleri falan çok iyi yaa..." ve benzeri yaklaşımlarla gelirseniz sizi kaale almam, işim olmaz. Ben ki zamanında sabahın 06:00 ında kalkıp Star TV deki çizgi Filmini izleyen bir adamım, o telefonlarınıza yüklediğiniz müziği yıllar önce Tony örsün başında demir döğerken dinlemiş biriyim, yani önceden severdim bu herifi ama daha tam olarak tanımıyodum tabiii...

Bakın bu Tony Stark dediğiniz adam, açık seçik sermayenin getirdiği laçkalık ve aşşağılıklığın vücut bulmuş halidir. İğrenç bi heriftir. Silah tüccarıdır, yani şimdi filmde bunun üstünü örtmek için pek çok hamle yapılmıştır, ama hani sonuç nedir ? Bu pislik herif Civil War da arkadaşlarını dostlarını koltuk sevdasına satıp bir de bunu ödenmesi gereken bir bedelmişcesine lanse etmiştir. Ama Hollywood tabii ki de CG nin dibine vurup, uzun zamandır Marvel in çıkardığı en iyi Çizgi Roman uyarlamasını beyaz perdeye taşıdı ve hepimiz bi anda Ayrın Menci olduk. Diesel le ortak kampanyalar yapıldı, FWA lı internet siteleri(site bayaa şık olmuş, basmışlar parayı yaptırmışlar tabii amk...) telefonlarda filmin müzikleri, bi ton promosyon ürün en kralından tasarımlarla piyasaya sürüldü, 2. filmin OST si AC&DC şarkılarından derlenerek hayranlık uyandırdı falan ama bakın açın gözünüzü, bu pisliğin herhangi bir ürününü üstünüzde taşıyıp aslında onunla özdeşleşmek istemessiniz.

Bu herif Kaptan amerika ya bile saygı duymama sebep oluyordu neredeyse. Hulk ın Skaar a gönderilmesinden, "Super-Human Registration Act" e ve daha sonrasında Norman Osborn un S.H.I.E.L.D in başına geçmesiyle sonuçlanan pek çok antin kuntin durumdan dolaylı veya direk olarak sorumludur.
Illuminati de dahil olmak üzere içinde olduğu her kurum, grup ve birlikte iş yaptığı insanı manipule eder, kendi çıkarına göre yönlendirir, her türlü sinsi ipnelik bu gt tedir yani. Hulk geri Skaar gezegeninden intikam için geri geldiğinde bu puştu iyice ezmemesi beni üzdü valla şöyle helalli bi ezip öldürseydi kendimize gelseydik güzel olucaktı ama Hulk kardeşimi de madur etti ipneler....

Elitist bir yaklaşımla gereksiz bir artistliğe sahiptir ve aynı zamanda sürekli yerli yersiz "Biz Düzenin Hakimi Büyük Adamlar şöyle yaparız, böyle zor kararlar veririz, şurdan kaçarız burdan uçarız yiğeeen!" tadında nasihatlarla kafa sker. Kıyafetinin tasarımı çok iyidir olayı odur bu yvsaan, War Machine gibi ekürisi vardır ki bence onun zırhı daha karizmadır.

Kılım olm sana Ayrın-Men, ne yaparsan yap, yandan yemiş Mecha bir karakterden ileri gidemessin. amk.

28 Ağustos 2009 Cuma

X-Men&Wildcats!! bir Travis Charest Şaheseri!!



Travis Charest, vaay be,..
"Wildcats nedir lan mna koyiim, hiç öle girişemem uzun serilere. Hele süper güçleri olan ajan kafası hiç bana göre değil arkadaş..." diyip hep uzak durmusumdur uzun süre bu tarz Çizgi Romanlardan. Bu yaklaşım beni uzun süre Marvel&DC evreninden koparmış Vertigo ve benzeri serilere yakınlaştırmıştır. Bir john Constantine li Hellblazer olsun, 100 bullets olsun, geçen sene başladığım Sculpt ve DMZ olsun hep bu tutumun birer sonuçlarıdır. Tabii bu esnada ısıtıp ısıtıp "Onslaught" ve türevlerini okuyucuya yediren Marvel evreni evrimlerden evrim geçirdi, "House of M" ile başlayarak "Civil War", "Secret Invasion" ve şimdilerde "Siege" e kadar bambaşka bir alem oldu, ipin ucunu kaçırmama sebep oldu ama allahtan "Civil War-Wolverine" Humberto Ramos un dayanılmaz kapağıyla benim tekrar bu devinim manyağı olan evreni bir yerinden yakalamamı sağladı.

İşte at gözlüğü ile ilerlemenin insanı nelerden mahrum ettiğinin bir kanıtı. Siz siz olun, ön yargılı davranmayın çünkü kabul etmeliyiz ki kapitalizm yazarın da çizerin de en kralını alıp önüne koyuyor. Tamam genelde yavan bir tat alıyoruz bu korpırıtlaşmış sanat kafasından ama güzel sinerjinin yakalandığı eserler de çıkıyor, hakkını yiyemem.

İşte Gerekli Şeyler de eski fasikülleri karıştırırken denk geldiğim X-Men&Wildcat s sayısının zamanı 10 dakikalığına durdurduğu o an her zaman kapaklarına saygı duyduğum ama içini karıştırdığımda "eeeeh, skerler yaa..." diyip bıraktığım Wildcats orada uzun yıllar nasıl ayakta durduğunu bana kanıtladı. Bazen oluyo böyle şeyler, öööle çömelmiş bir kutuda çizgi roman bakınırken dünyanın en uzak noktasında her şeyden arınmış, gündelik sikintirik hayatınızla ilgili tüm düşüncelerden uzakta geçirdiğiniz o 10 dakika...

Sonra ayağa kalkarken dizlerinizdeki o uyuşukluk, ağrı ile birlikte hafif bir baş dönmesi. "Evreka!" veya "Buldum mna koyiiim!" düşünceleri.

Resmen dibim düştü diyebilirim. Her kare ayrıntı manyağı, büyük boyutunu bul, al duvarına as!
Renksiz diyebileceğimiz, eskiden Joe Quesada, Marc Silvestri, Jim Lee ekolunden bir çizerken şimdi kendini bulmus hattaaa aşmış bir Travis Charest. Yani bu dediğim ekolü hafife aldığım sanılmasın, hepsi başlı başına birer duayen ama o 90 larda sektör çizimlerine baktığımızda ki hangi iyi çizere bakarsanız bakın bunu farkedeceksiniz, bi benzerlik bi yakınlık görürsünüz. Aşağıda sırasıyla 90 larda Joe Quesada, Jim Lee ve Travis Charest tarafından çizilmiş örnekleri bulabilirsiniz, şu anki çizimleri arasında fark var ama kendi içlerindeki benzerliğe dikkat!




























Her neyse sonuc olarak Travis Charest ismini görürseniz dikkate almakta fayda var. Alejandro Jodorowski ile birlikte "Metabaron" ve "Incal" serilerine de katkıda bulunmuş olması hatta vikiden öğrendiğim kadarıyla Paris e gidip Avrupa çizgi roman ortamlarını da tatmış olması kendisine olan sempatimi biraz daha arttırdı. Çizgi roman ın tartışmasız kralı Jean Giraud "Moebius" un da çizimleriyle gazladığı bu serilerde yer alması Charest ın kalkıp bu iş için Paris e taşınması değişik tatlara ve tarzlara saygısını gösteriyor, bu da insanı sevindiriyor doğal olarak.
Özet geçmekgerekirse; X-men&Wildcats aslında Nazi Almanyası nda geçen, Wolverine daha doğrusu o zamanlar daha çok "Logan" olarak anılan kardeşimiz ile WildCats den "Zealot" karakterinin "team-up" hikayesi.
Kesinlikle okunası, kesinlikle saklanası. Doğrusunu söylemek gerekirse bulabilir misiniz emin değilim ama bi bakın kesinlikle kaçırmayın, amazon mamazon yardırın!


Travis charest kimdir derseniz de aha size link; http://travischarestgallery.com/
Hadi bakiim bi bakın, hastası olucaanız olm kesin...

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Paul Pope!! Japon Aromalı Efsane!!


Aslına bakarsaniz "Batman Year 100" i bi iki yil önce rafta görmüstüm. Şöle bi baktım karışık geldi çizgileri, bi de yani o kadar deforme edilmiş Batman okumak içimden gelmedi. Baktım sanki yarasa tarafi ağır basan Man-Bat karakterini daha çok andırıyo "Eee, bosver ya zaten bi ton para harcadım digerlerine!" diyip geçmistim. Arkadaş ben ne biliyim alernatifler alternatifi çizgisi ile sonradan pek çok çizeri etkilediğini gördüğüm samuraylar diyari Japonya da dahi çalışmış sonradan rüştünü yaban ellerde ispatlayıp Vertigo ya işler yapmaya baslayan, Eisner ödülünü çakmış Paul Pope la yaratıcısı olduğu baskıcı bir rejimle yönetilen 2023 New York'unda geçen o dönemin bohem sanat ve gece alemlerinde içine cinayet ve boks ringlerinin kanıyla sotelenmiş aşk, sadakat ve insanlık hallerini konu alan "100%" in hastası olacağımı, diğer öykülerinin ciltlerini bulmakta zorlanacağımı nerden bilebilirdim.

"GON" dükkanına gittiğim bir gün aradığım sayıların gelmemesi üzerine sorduğum klasik sorum olan "Abi Emre var mı tavsiye edeceğin bişiler?" üzerine Emre'nin bana; "Okudun mu önceden hiç?" diyerek uzattığı "100%" ile içini karıştırınca "Batman Year 100" dan hatırladığım çizimlere burun kıvırsam da Emre nin kendinden emin ve vurgulu bir şekilde "Paul Pope abi.." demesi, bende bu ismi bilmememden dolayı bir eziklik, bir cahillik hissiyatı yarattı ve en azından siyah beyaz çizimlere, lekelere bakarım diye düşünerek almama neden oldu.

"100 %" okumaya başladığım ilk andan itibaren beni dünyasına çekebilmiş ve bunu yaparken bundan 40 yıl sonrasını anlatsa da "İnsan her zaman insan kardeşim... " diyerek okuduğum, anlattığı dönemi hikaye aralarındaki ayrıntılarla insanin gözüne sokmadan tasvir eden ve tercihleri, pişmanlıkları, arzu ve kararsızlıklarıyla insan hayvanını kağıda aktarmadaki doğallığıyla karakterlerle bağ kurmakta zorlanmak bir yana adeta bütünleşebildiğim bir hikaye. Yani sanki kardeşimin derdiymiş gibi, üzülen, sevilen, sevinen kankammışcasına kurgudan ziyade çok uzun zaman sonra iki tek attığım eski bir dostun başından geçenleri dinlermişçesine sayfalarda kaybolup gittim, hatta; "Ulan bitti mi yani şimdi, yok mu lan daha, devamı falan yok mu laan?!!" tepkisiyle kendimi internette "Paul Pope kimdir?" diye ararken buldum.

Siyah beyaz olmasına rağmen, ki benim tercihimdir, genelinde özgür ve ustalıkla sanki hiç kurşun kalem kullanılmamışçasına serbest fırça hareketleriyle, kalınlaşıp incelen dinamik hat çizimleriyle eli öpülesi, bileğine zeval gelmemesi için dua edilesi bir abimiz Paul Pope. Zaten Eisner ödülüyle tasdiklenmiş yeteneğinin yanı sıra kendisinin asıl olayı bu piyasada tek tabanca olarak hem süper diyaloglar ve ayrıntılı sahneler kurgulaması, hem de bu ayrıntıların tamamen hikayeye atmosferi ve karakterleri destekleyerek bir şekilde alttan alttan, çaktırmadan okuru beslemesi.
Kendisi de çizdiği karakterler gibi bohem ve değişik kafalarda bi arkadaşımız olan Paul Pope'un bu etkileyiciliğinin arkasında fabrikasyondan çok demeçlerinde de Picasso dan araklayarak belirttiği; "To save the comics, I had to destroy them!" felsefesiyle her zaman yeni bişilerin peşinde olması ve bu işe tam anlamıyla sanatsal kaygılarla yaklaşması olsa gerek. Gerek hikayesinde kullandığı bol açılı sahneleri, gerek sağlam kurgusu, Amerikalı bir artist olarak kendisini diğer meslektaşlarından farklı bir kategoriye sokmama neden oluyor.

Pulphope.blogspot.com adresinden yazı ve çizimlerine ulaşabileceğiniz yazar-çizer in bu adrese yüklediği "Yojimbo" çizimleri beni benden alan çizimler oldu.
Sizde bi girin bakın ama bence sadece çizim diil Paul Pope u Poul Pope yapan; yarattığı konseptler. Ne de olsa Paul Pope u anlamak demek onun çizimlerini anlamak demek değil, alacaksın eline okuyacaksın adamın senin için yarattığı dünyaya bi gireceksin ki tadasın, anlayasın.
Herifi de ne övmüşüm ya bu arada, hakediyo kerata aslında ama dur biraz politik oliim bari: "Ya aslında bi numarası yok, öle bohem bohem takılıp poz kesmekten başka.Bizim okulda benim bi arkadaşım var yemin ederim sana daha iyi çiziyo adamdan ya yemin ederin bak.. Zaten soyadı "Pope" adı da "Paul" bu adamın, misyoner oyunları bunnar hep, okumasın müslüman gençler ya, aileler dikkat etsin....."

21 Ağustos 2009 Cuma

Comics lere sınırdışı montaj!! "Magneto Testament"



Aradığım hiçbir çizgi roman gelmemiş olsa da; "Belki bişi çıkar, buraya kadar geldim burdan çıkarken güzel bi parça bulmalıyım!" psikolojisiyle ve "Nasil yani o kadar muhabbet ettiğim ve gelmeyi en çok sevdiğim dükkanlardan sanki adres sormaya girmiş gibi mi cikayim?!" diye düşünerek cebime şöle bi göz attim; "İyi asagi yukarı geri dönecek kadar param da var:)" diyerek "Magneto; Testament" isimli cilde yoneldim. Kasada ufak bi soruşturma yaptıktan sonra insanların: "Aldım ama daha okumadım." "Güzeldir heralde ya." laflarıyla çok sempati duymadığım Magneto karakterinin bir kismi toplama kamplarında gecen cocuklugu ve delikanlilik donemini anlatan cildi aldim götürdüm. Ulan aslında daha okunacak cildim de var şöle iyice hakkını vere vere gazına gele gele ve hatta gazına göre oturup hakkında bisiler çizmeyi deneye deneye uzerine zaman harcamam gereken ama neyse aldık artık bir kere.

Neyse açtım, bakındım, okudum şöle bi, zaten çok da uzun diildi, sonra şöle bi durup aptal bir sırıtmayla okumaya devam ettim. Günümüz argosunda; "Kanka bi okudum hakkaten iyiymiş.. herifin çizimler falan bi deişik avrupali oldugu belli zaten moruk. renklerde aquarel kafasında çok tatlı olmuş ya....Kapakları çizen bayaa bi yardırmış zaten.!" olarak anlatılabilecek, benim gibi daha isteksiz alıcılarda ise yüzde bir tebessüm; "İyiki almışım ya, bayaa iyi oldu bu, herif bayaa iyiymis hikaye de kisa ama sanki Magneto hikayesi diil de Adrian Brody' li "Piyanist"i anımsatan bir holocaust hikayesi gibi. Güzel oldu hakkaten..." diyebileceği bir çizgi roman "Magneto Testament".

Zaten ben hep diyorum arkadaş avrupalı çizerler gelio, kim ne derse desin. Millet uyandı artık. Sınırlar kalktı. Comics okuyanları "nerd" daha dogrusu ezik ötesi olarak gören bir toplumun çizerleri yerine bunu bir sanat olarak algılayan, sergisinden yayinlanışına kadar sanat çevreleriyle iç içe olan bir resimli roman kültüründe yeşeren yetenekli Avrupalı kardeşlerimizin insanlığın çizgi roman zevkini bir level atlatmasını alkışlarla destekliyorum.

Denk gelirseniz de alın "Magneto Testament" i kaçırmayın, bulunsun rafınızda derim. Hele bir de II. Dünya savaşı atmosferi, Naziler, toplama kampları ilginizi çekiyorsa sonundaki siyah beyaz kısa hikayesiyle, konusunu sölemiyim sürpriz olsun:), insana "Vay kardeşim adam nerelerden nerelere gelmiş, nası bi değişim bu yahu?" dedirtecek üstünde çalışıldığı araştırıldığı sonundaki örnek ve kaynakçamsı açıklamalarla belli olan bir çizgi roman, aklınızda olsun!!! Sonra Marvel her zamanki gibi siktiriboktan bir filmini yapacak olursa, "Hikayenin tadı bozulmadan alaydım da okuyaydım!:(" diye dövünmeyin!!!

18 Ağustos 2009 Salı

100 Bullets 100!!! Croatoa!!!



Ve işte bitti....

Bundan seneler önce sayfalarını karıştırırken; "Amma sade çizgisi varmış ya herifin...Vaay lekeleri iyiymiş... Hmmm kompozisyonlar da süper yahu!" diyerek çizim kaygılı aldığım, öncelikli hedefim çizim olduğu için en kalın cildini seçip( o zamanlar 6. cilttelerdi sanırım?), bi alıyım bakiyim dediim, bol kanlı mafya entrikalarıyla the Godfather'ı, karizmatik kiralık katilleri ve havalarda uçuşan uzuvların eksik olmadığı cinayetleriyle rezervuar köpeklerini, ilginç ve zekice yazılmış diyaloglarıyla ve şok edici alt öyküleriyle Guy Ritchie' yi hatırlatan 100 Bullets serisi sona erdi.
Joe Kubert ustanın resimlediği Sgt. Rock gibi ortamlara bomba gibi düşen Joker ve ezberbozan bir western olan Loveless la da öykülerini "Baba gene öttürmüş!!!" diyerek okuduğumuz Brian Azarello nun yazdığı, en son "Wolverin: Logan" da çizimlerinin sadeliği ve ne anatomide ne gölgelendirmede aşırılığa kaçmayışı ile kompozisyonun gücünü kafamıza vura vura anlatan Arjantinli bardak Eduardo Risso abimizin resimlediği 100 Bullets serisi 100 sayısıyla 13. cildinde bitti ve artık bu ikili bir daha ne zaman bir araya gelir bilinmez. Biliyorsunuz bu alemde ole "Ulan olm seninle şu kadar mesaim var, gel biz kader arkadaşıyız benim de su romanı yazıver evde çoluk çocuk torun torba ekmek beklio!" veya "Gel de iki çizik at lan yraam bak yıllardır okutamıom kitapları.." falan demek yok, her koyun kedi bacağından asılır. Ama bu iki yarmış abimizin bir daha bu kadar uzun soluklu bir işi, bu kimyayı yakalayabilecek partnerleri bulmaları zor olur heralde ama olmasını veya ikisinin tekrar bir araya gelmelerini ve yine yıllar boyu beni "Abi naber geldi mi son cildi? Ne zaman çıkıomuş abi bi haber var mı?" diye insanların beynini mıncıklatmak zorunda bırakıp bekleme manyağı yapmalarını madde bağımlıları gibi, deli gibi isterim.

Hikayeyle ilgili derin bir yazı yazacam sonra ama kısaca "Croatoa" kelimesiyle "İyi Geceler Öpücüğü" ndeki gibi birkaç yıldır yaşamakta oldukları yaşamları ve kişiliklerinden sıyrılıp bol alkol ve bol sigara içen "Olm biz dünyanın sillesini yedik, dünyanın adamını öldürdük, artık heyecan panik içermez, dünyevi kaygı ve olaylara güler geçer aynı zamanda da okkalı lafımı söyleyip seni düşüncelere boğarken tam sigaramdan ilk fırtımı aldığım anda patlayan binada yanarak ölenleri yada az önce girdiğim evde katlettiğim insanların gözlerindeki korkuyu birkaç saniyeliğine hayatımda ilk ve son kez düşünür ve işi tamamladığımı söylemek için beni yetiştiren ve şu an hala patronum olan ajan Graves' e bi telefon çakarım." ilkesiyle hayatlarını sürdüren takım elbiseli ajanlar grubunun tek tek nasıl uyandırıldıkları ve büyük ailelerin savaşında eski tetikçi Ajan Graves liderliğinde nasıl çarpık ilişkiler yumağında ve nasıl karmaşık ötesi bir planda yerlerini aldıklarını görürüz.

İşte biraz uzun cümleler kurduğum ve sadece çok az bilgi verdiğim bir yazı olsa da 100 Bullets hissiyatı budur. Size ole her şeyi hemen anlatmaz, yavaş yavaş, sondan baştan, en küçük olayda bile sizi diyaloğa, derin karakter incelemelerine ve hesaplaşmalara doyura doyura anlatır...

Bu aralar cildleri bulmak belki zorlaşmaya başlayabilir. O nedenle siz nereden alıyorsanız toptan bulduğunuz cildi kaçırmayın. Sonra çok para edecek o sayılar,alırsanız yıllar sonra bana duacı olursunuz, şimdiden soliim...

6 Temmuz 2009 Pazartesi

CZGRMN-101 Çizgi Roman Dünyasına Giriş



Çizgi romanlarla tanışıklığınız büyük kitabevlerindeki küçük raflardan veya gazete bayilerinde gözünüze çarpan türkçe veya türkçeye çevrilmiş yayınlardan ibaretse ama gördüğünüz zaman elinize alıp zaman mevhumunuzu kaybediyorsanız bambaşka bir dünyaya açılan bir kapının eşiğinde duruyorsunuz demektir. İşte size bir adım daha ilerlemeniz için ufak bir yol haritası ve yordam tarifi.

Çizgi Roman almak için yapabileceklerinize şöyle bir göz atarsak kullanabileceğiniz kaynakalrdan biri; internet.

Yabancı sitelerdeki forumlar, size belirli çizgi romanların içeriği hakkında fikir verecektir. Aklınızdaki eserin örnek birkaç sayfasını veya çizerinin tarzını google sayesinde görüp karar verebilirsiniz.

İnternet bir yöntem tabii ama işin büyüsünü arıyorsanız işte o sayfaların kokusunu almakla ilgili, yeni versiyon lokal laklı bir kapağı hissetmekle ilgili, kullanılan renklere ve çizimdeki ahenge kendinizi oracıkta kaptırıp sonra hemen gözünüze çarpan diğer güzelliğe uzanmakla ilgili... Bir çizgi roman dükkanının rafları arasında saatler geçirip dergilere dokunup onlara göz atmak, bu engin dünyanın güzelliklerini paylaşmak, tecrübe ve önerilerle kendi damak tadınızı oluşturmakla ilgili... Evet bu kadar yoğun duygular beslediğimi ben de yazdıkça farkediyorum:) ama yapacak bişi yok, elimde diil!!

İlk adımları özetlemek gerekirse;
1- Hemen ülkemizde az sayıda olan bulmakta zorlanacağınız bir çizgi roman dükkanını ziyaret edin.
Bunun için muhtemelen şehir değiştirmeniz gerekebilir. Ankarada, Eskişehir de, İzmir de ve İstanbul da bulabileceğiniz başarılı dükkanlar var. İzmir de Excalibur vardı mesela eskiden ben bir Aydın'lı olarak her gittiğimde uğrardım, saatlerimi harcardım o küçücük dükkanda...Ne günlerdi be. Biz çok yoklukta büyüdük yemin ederim, şimdiki gençler çok şanslı:)

İstanbulda ise Teşvikiye de "Gerekli Şeyler" ve Taksim de Alman Konsolosluğu yolundaki "GON" Türkiye deki çizgi roman manyaklarının kutsal mabedleridir diyebiliriz.

2- Çizgi roman alırken dikkate alınması gereken "kişisel kriterler "inizin farkına varmanız biraz zaman alabilir. Önceliğiniz çizimlerin sizin zevkinize uygun olması mı yoksa hikayesi mi, herhangi bir tür önceliğiniz var mı; "siber punk, western, paranormal..." yoksa olayınız belirli ekoller mi;"avrupa, manga, amerikan tarzı...". Önce bu konularda biraz araştırma yapmanız sizin için bu evrenin yollarında gezerken yönlendirebilecek yol göstericileriniz olacak. Artık her şey iç içe girdiği için çeşitli tatları ister istemez zaten tadacaksınız. Örneğin sevdiğiniz bir yazarın farklı ekollerin çizerleri tarafından yorumlanması veya çizgisini sevdiğiniz bir çizerin farklı türlerde eserler vermesi ve farklı yazarların hikayelerini ve anlatım tarzlarını kağıda yansıtması gibi. Çıkış noktanız , belirleyici kriteriniz ne olursa olsun çeşitli tatları deneme şansınız olacak.

3-Bu tarz yerlerde doğal olarak çizgi romanla ilgilenen insanlarla ve dükkan sahipleriyle karşılaşacaksınız. Korkmayın!! Sorun!! Kimse sizinle dalga geçmeyecek emin olun. Size bişiler önerirler, gidersiniz biraz karıştırırsınız, seversiniz yada başka bişiler daha sorarsınız.

Bunlar şimdilik sizi idare eder. Bi yapın dediklerimi, sonra tekrar bakarız duruma gore bişiler ayarlarız...

1 Temmuz 2009 Çarşamba

CZGRMN tedavisi olmayan bir hastalıktır!!!


"Merhaba herkese!" diye başlayasım geldi ama acıkcası nasıl baslanacağını pek bilmiyorum. Google dan "How to start a blogg entry?" yi arattım ama ordan da pek işe yarar bişey bulamayınca "Amaaaam başla gitsin ya!" diyerek yazıma başlıyorum.

Asıl konumuz olan bu blog sayfasına gelecek olursak bu blog sayfası tamamen benim çizgi roman dünyasına girişim ve yaşadığım sorunları hatırlamam nedeniyle ortaya çıktı. Bu sayfa, çok uzun yıllar sonrasında oluşturduğum belki de pek çok kişiye gore kısa gelebilecek yıllardan sonra oluşturduğum çizgi roman arşivimin, iki çiziktirdiğim çizim denemelerimin ve çizgi roman hakkında bu işin ustadlarıyla yaptıım muhabbetlerin bana verdiği kudreti bu hastalığa yakalanan insanların yaralarını azdırmak, onları bu dünyanın içine hatta daha derinlerine çekebilmek için kullanmaya karar vermemle oluşturuldu.

Kısaca bu blog da bulacaklarınız benim okuduğum farklı çizgi romanları size çizimsel, kurgusal ve hikaye anlatımı açısından yorumlamamdan ibaret.

Bu blogun amacı da zaten bu dünyanın müptelası olan bendenizin sizi de bu dünyanın içine çekme ve yolunuzu daha kolay bulmanızı sağlama isteğidir.