24 Ağustos 2010 Salı

Ve Manara Kadını Yarattı!



Milo Manara ile ilgili söylenecek çok fazla şey var tabii ki ama artık kendisi kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir dereceye yükseldiği için övgüler döşemeye, hakkında methiyeler düzmeye çok da gerek yok sanırım artık.

Manara kadını kavramıyla tanıştığım vakit heralde lise sonlardaydım, yani çizgi roman okuma yaşıma göre bayaa geç tanştım kendisiyle. Manara, Hugo Pratt, Moebious ve bir de hadi eski taramalı günlerinin hatrına Enki Bilal avrupa çizgi romanını tanımama sevmeme, hatta çizgi romanın gerçek değer ve kalitesini görmeme sebep olan kişiler oldular. Niye derseniz niyesi çok açık; İster sci-fi, ister western isterse de süper-kahraman hikayesi olsun bu insanlar çizgi romana ciddi yaklaşan ve ciddi konuları sert varoluşsal problemleri ve daha önce yazılmamış şok edici hikayeleri harmanlayıp çizgi romanın çıtasını yükselten isimler olmuşlardır.

Hugo Pratt- Corto Maltese ile hikayenin, kurgunun önemini bizlere anlatan Milo Manara nın da
mentoru ve hocasıdır. Hatta Manara hikayelerinde kendisini yol gösteren şahsiyet olarak görürürüz. HP&Gıuseppe Bergman ın maceralarındaki "HP" Hugo Pratt' ın ta kendisi olup hikayede Bergman a yol gösteren kişi olarak karakterize edilmiştir. Bakınız ahanda yanda Manara nın Pratt çizimi.

Enki Bilal benim için biraz şaibeli çünkü bir çizerden çok son dönemlerinde bir ressam edasıyla takılmaya önceki taramalı ve hareketli karelerini, pastel ağırlıklı renklendirmeleriyle sabit durağan pozlara çevirmiştir. Yasni kapakta tamam güzel duruyo da artık hikayede bari eskisi gibi rahat rahat takılsa, bi kasılmaya basladı adam anlam veremiyorum.
Mobeius için dicek hiçbişi yok, hatta dicek o kadar şey var ki bunu ustaya saygı olarak ayrıca bir yazı ile siz sevgili okurlarımla paylaşacağım.

















Velhasıl kelam, Manara özellikle kadınlarıyla kalbimi fetheden, ama bunu Heavy Metal bayağılığıyla değil şiddet, ahlak, din kavramlarını eğip, bükmek ve eleştirmek için son derece estetik bir şekide sunan buyuk bir ustadır. Guiluver hikayesi mi çizecek kesinlikle farklı bir yorum katar sex ve şiddeti eksik etmez, Mafya hikayesi mi var absurd bir varoluşculukla yer yer toplumsal normları itin gtune sokup çıkarır. Her ne kadar kendini bilmezlerin bazıları Manara nın yanına "globally famous with his pornographic work" gibi cümleler kursa da Manara nın yarattığı dünyaya girdiğinizde kendinizi o kadar kaptırırsınız ki bu dünyanın "porno" tanımı sizin peçeteyle sonlanan maceralarınızdan daha farklı estetik bir şov olarak sunulur ve sizde kadın yaratığının güzelliği karşısında büyülenmişcesine sayfaları çevirirsiniz.

Manara biz kullarına bir hediye vermek isteyip Marvel Kart Oyunlarının hak sahibi Panini sponsorluğunda usta yazar Chris Claremont un adeta Manara nın tarzına özgü yazdığı her halinden belli olan, Marvel evreninin en taş hatunlarının absürd ve ete doyuran macerasını bizlerle paylaştı. Koşarak gittim aldım tabii saniyesinde ama hayal kırıklığı büyük oldu. Kallavi bir cilt beklerken hafif kalın bir fasikül ile karşılaşmam içimi burksa da ne yalan söliim öykü ne olursa olsun kostümleri ve duruşları her zamankinden daha seksi Storm, Kitty, Rouge, Emma Frost, Pyslocke ve hatta Rachel Summers ın kafa dağıtmak için kız kıza çıktıkları tatilde başlarına yine abuk subuk bi ton hadise gelmesini büyük bir keyifle okuyoruz. Adeta baştan yaratılmış bu X-Woman ların tepkileri , hal tavırları tam anlamıyla Manara stayla olmuş.
Çamurda yuvarlanırken, ölümle burun burunayken, uçurumda sallanırken bile "ahanda şimdi yumulacak bunlar birbirine" hissiyatı yaratan bile seksi bir dille çizen, kadını bir meta olarak kullanan Manara her zamanki gibi absürd bir komiklik ve softporn tadındaki kompozisyonları ve karakter tasarımlarıyla avrupai bir yolculuğa çıkıyoruz.

Manara nın çizdiği X-Women kesinlikle koleksiyonunuzda bulunmalı, çığır açmayacak ama hoş bir seda bırakacak emin olun. Alışılmışın dışında bir X-men öyküsü, güzel kadınlar, komik bir macera...

E daha ne istiyonuz alın zaten kısa hemen okursunuz sonra da tekrar tekrar çizimlere bakıp "Vay anasını yahu" dersiniz. Gerçi renklendirme sebebiyle veya Manara nın çok sklememesi sebebiyle taraması ve ayrıntısı az bir tarza gitmiş kendisi ama kolayca ve ustalıkla çizildiği zaten her halinden anlaşılıyor.

Özlüyoruz Manara Reis çok açma arayı!!

8 Ağustos 2010 Pazar

Rüya içinde gezinmenin popüler olduğu şu günlerde; Luna Park




Evet kabul ediyorum, rüya içinde gezinmek özellikle Inception sonrası pek bi gündemde. Yazıyı bu şekilde açmamın sebebi bu vesileyle iki kelam Inception geyiği döndürebilmek çünkü burası bir çizgi roman blogu şimdi sadece Inception üzerinde yazamayacağım.
Neyse anlamadığım olay; "Aman tanrım, Inception kafamı açtı, bir başyapıt resmen yaa." diyen veya "Inception yeni Matrix abi, mukemmel yani!" yorumunu duyduğum insanlardan Matrix i gerçekten izleyip izlemedikleri ile ilgili şüphe duymama sebep olan benzeri cümleler ve tabiii ki IMDB de aldığı akıl almaz oy. Her ne kadar yüzeysel geçiverilmiş olsa da neuroScience ve bilinçaltı ile ilgili yarattığı dünya gerçekten şık olmuş ama tadına varılamadan bir köşeye atılmış, daha çok anlatılması gerşekten zor olan farklı gerçekliklerin eş zamanlı anlatımına yoğunlaşılmış.

Bu sebeple konu benim için gerçeklik algısı ile ilgili, yani yarattığı rüya atmosferinin içine almaktansa "insan hissettiği gerçekliktedir" mesajını muazzam şekilde kurgulanmış bir hikaye ile veriyor. 4 rüya layerını eş zamanlı anlatımına laf yok zor zanaat, Nolan baba da hakkını vermiş. Ama yine de"I, inside", "Cypher", "Shutter Island", "Dark City" hatta paralel gerçeklikleri anlatmada son nokta olan "Fountain" da şaşırdığımız, büyülendiğimiz ve düşünmeye başladığımız kadar etkilenemiyoruz. (Çoğul eki beni ve kafamda filmi doğrulamak için yaptığım zorlama arayışlardaki dış seslerimi temsil ediyor.)

Her neyse olay rüyalar içinde gezinmekten açılmasının sebebi Kevin Baker ın ilk çizgi roman hikayesi olan ve Danjel Zezelj in sevdiğimiz tarzıyla bize güzel bir atmosfer sunan "Luna Park".


Hikaye Rusya'dan Amerikaya göç etmiş bir aileden olma Alik in hikayesini anlatıyor. 1900 lerin başında geçen hikayede sülalecek savaş kahramanı olan Alik gillerin tarihçesi hikayeyi aynı zamanda tadında bir tarih gezintisi de sunuyor. Rusya da 1917 rejim değişikliğine, Sovyetlerin dağılışından tutun 1995 Çeçenistan a müdahalesine kadar bize yakın Rusya tarihini Alik in hatıraları ve bize anlattığı hangisinin gerçek olduğuna emin olamadığımız hikayeleri üzerinden
tekrardan yaşıyoruz. Bu tarihsel dokunuşlar hikayede Alik in içinde bulunduğu ait olmak isteyip de olamama, sürekli pembe olduğuna inandığın bir kabusa kaçma ve yeniden başlama ruh halini kendisinin de geçmişini ve bu içinde bulunduğu durumu hem Rusya daki değişimin etkileri hem de azınlık olmanın etkileriyle doğruluyor. Bunu yaparken bu kadar gerçek tarihsel sebeplere dayandırmak doğal bir akış sağlıyor, karakterin inandırıcılığını attırıyor ve her seferinde dibe vuran acıdığımız ama sebeplerini çok iyi bildiğimiz için ve kurtulma umuduyla yaptığı için hak verdiğimiz cahil cesaretli Prometheus umuzla yakınlaşıveriyoruz birden; acı sonu tekrar tekrar yaşayan ve içimizi burkan bi herif bu.



Neyse hikaye güzel hatta sonunda da yine tarihsel dokunuslu bir sürpriz mevcut, her ne kadar bunu "anlayan, anladı!" kafasında bir komplo teorisiyle bağlamış olsa da, yani zaten yer ve zamanın artık yokolduğu bir hikayede isterse İstanbul'un fethi ile de bağlayabilirdi o nedenle bu noktaya şuku veremiycem, gayet güzel, sürükleyici gerçeküstü bir hikaye. Almayı özlediğimiz bir tad, çok severek okudum hakikaten. Tekrar Marvel okumaya başladıktan sonra uzun zamandır bu kadar sıradan bir adamın gerçeküstü hikayesini okumamıştım. Özellikle Scalped ve DMZ in yeni ciltlerini beklerken biraz kendime geldim hakikaten, çizgi roman okumanın ne kadar güzel olduğunu ve anlatılan hikayelerin mna kodumun veletlerine hoş gelsin de promosyon satılsın diye renkli taytlı lavukların hikayeleriyle dolup taştığını hatırlattı bana.

Evet Dreamland romanıyla ses getiren Baker ın hikaye anlatımında çok buyuk sıkıntılar olmasa da, hikayenin gidişatında özellikle ikinci yarıdan sonra dengesiz bir ivme ile ilerliyor. Yani ne acelen var arkadaş, güzel güzel anlatıyodun bir anda arkandan zenci kovalıyormuşcasına hızlıca toparlamaya başlıyor, en renkli ve ayrıntılı anlatılacak kısımları, özellikle de bir noktadan sonra hızla çözülen ve insanda"ulan nooluyo bu ne biçim rüya amk.!" dedirten ve ayılmama sebep olan noktaya varıyor. Bu hızlı çözülme her ne kadar pek içime sinmese de hikayeyi bir çırpıda bitirmeme neden olduğu için aklıma " Belki uzatsa bayar mıydım lan?" sorusunu da getirmiyor değil. O nedenle hikaye gayet tatmin edici, alınmalı okunmalı kesinlikle.

Nerede görsem hikayeye bakmadan kapacağım çizimlerin sahibi Hellblazer ile tanıştığım Marcelo Frusin in ardından devraldığı "Loveless" her ne kadar hüsranla sonuçlanmış olsa da Zezelj gayet öttürüyor, Northlanders ile sadece kapak çizeri olmadığını ispatlamıştı zaten, buda cila olsun diyoruz! seviyoruz seni Zezelj reis.